Sanat ve Sistemler

Ara-bölgeler

Tıpkı 1920–1935 arasında, özellikle Avrupa’da ortaya çıkan bazı sanat hareketlerinin deneyimlerinin bugünü haber verircesine, “sınırda”, “ara-bölgede” denge ve birlikte-yaşam (symbiosis) kurmak arayışları gibi, bugün de özellikle iletişim yeteneği üzerine kurulu bir takım ” topluluklar”, bu kez yeni yüzyıla özgü ütopya ve distopyalar arasında farklı yaşam kolonileri oluşturma arayışındalar. Bunlar, bir yanda 50’li yılların farklılık ve eleştiri kuran sitüasyonizm, beat gibi oluşumlar, diğer yanda 1980’lerin finans-egemen popüler kültürüne muhalefet oluşturmuş punk, tekno-anarşizm vb. karşı-kültürlerden beslenerek, farklı ve kendilerine özgü -iletişim kültürünün simgeleriyle örülmüş- şebekeler kurmaya başladılar. Siberpunk, siber-sitüasyonistler, siber-anarko aktivistler, “hacktivist’ler”, küreselleşme-karşıtları vb. toplulukların her biri kendilerine özgü algı ve iletişim evreninde bir araya gelip dağılmayı -paylaştıkları iletişim-egemen toplumun hızlı ritminde- sürdürüyorlar. Ağ sanatçıları kapalı bir topluluk oluşturmaktan çok bu geçici bölgelere dağılıyorlar.

Sanat artık genlerle, nano-teknolojiyle, deri altı RFID çipleriyle, hiper-algı makineleriyle, kablosuz GPRS sistemleriyle, gözetim teknolojileriyle oynuyor ve “makinedeki hayalet” gibi küresel kapitalizmin araçsal aklını “hack ‘liyor”, bir “ağ gerillası”na dönüşüyor.

Sistem içi otonomi mümkün mü?

Niklas Luhmann’ın (1927-1998) sistem teorisi, kapalı-açık, otonom-bağımlı gibi terimler tekrar gözden geçirip düşündürmesi açısından önemli. Buna göre bütün sistemler:
1. işlemektedir,
2. kendini gözlemlemektedir.
Sistemin en küçük bileşenleri şeyler değil, operasyonlardır/işlemlerdir. Sistemler sadece çevresi ile ayrışarak ve autopoiesis içinde işler. Autopoiesis, Humberto Maturana’nın tanımıyla kendi kendini oluşturan öğeleri, yine kendi sahip olduğu öğeler yoluyla üretmektir. Yani sistemler sadece kendi kendine referans vermekle kalmayıp aynı zamanda da kendi öğelerini/bileşkelerini de kendileri oluşturur.

cell-autopoiesis1

Luhmann’a göre sosyal sistemin bir parçası olan sanat da bir alt-sistem olarak bu özellikleri taşır ve buna göre sanatın dışsal (sosyolojik) tarifleri ve içsel (estetik) teorileri tekrar gözden geçirilmelidir. Burada Adorno’ya karşı çıkarak sanatın toplumsal sistemden otonomlaşmasının yerine toplumsal sistem içinde otonomlaşmasını koyar. Buna göre sosyal sistemin içindeki fonksiyonel alt sistemlerin hiçbiri diğerinin yerine geçemez: Sanat ve politika gibi. Luhmann’a göre sosyal sistemin bir alt sistemi olan sanatın ya kendine özgü bir işlevi vardır, ya da otonom değildir.